Saturday, July 4, 2009

Dünden Bugüne Türk Gay Tipolojisi, Bölüm 2: SOYLULAR

“Gay her yerde Gay” sözünü yıllar önce ilk kez Dubrovnik’teki bir kilisede, bir ayin sırasında, ağzımdan büyük kubbenin baş döndürücü boşluğuna saldığımda öylesine güçlü bir kahkaha koparacağını hiç düşünmemiştim. Yanımdaki arkadaşlarım bir saniye bile düşünmeden, tam olarak ne söylediğimi anlamış ve ayinin orta yerinde gülme krizine girmişlerdi. Bir kilise korosu düşünün; cinsiyet ayrımı gözetmeksizin kız, erkek herkes aynı kıyafeti giymiş; ham ketenden dikilme bol, sarı, uzun bir elbise, altında sanki hasırdan, yabani otlardan bağlanarak oluşturulmuş, can yakacağını tahmin ettiğim bir sandalet. Kızlar en basit haliyle at kuyruğu toplamış saçlarını, erkekler bir örnek kısacık, çoğu sarı saçlı. Eller önde bağlanmış, bakışlar tek bir noktaya sabitlenmiş, bütün diyafram hareketini izleyebileceğiniz olağanüstü bir performans. İçlerinden bir tanesi var ki, çok uzak mesafelerden bile kendini belli ediyor böylesine bir tekdüzelikte bile. Her iki gözü, her iki kaşı ayrı ayrı oynuyor. Suretinin en orta yerinde bir cümbüş. Bir noktaya sabitlenmesi gereken o gözler, müthiş bir edayla, inanılmaz bir cilveyle kubbenin altını ışık hızıyla tarıyor; kah hoş bir Alman turistte, kah bir İtalyan güzelliğinde… Dindar bir vücuda hapsolmuş, tombul bir Kylie Minogue dansçısı! Sanırım o an anladım ki, hangi dilden, hangi ırktan, hangi yaşta olursa olsun Gay her yerde Gay; gün gibi ortada ve aşikar mevcudiyeti!


Başka bir ırk gibi gelmiyor değil bana hani zaman zaman bu Gay denen “seçilmişler”. Dünya’nın her yerinde kolayca üretebileceğiniz, 1920’lerin önemli bir Bauhaus tasarımı sanki; ünlü bir teapot adeta. Ölçüsü, rengi, malzemesi belli ve nereye giderseniz gidin bu bilgiler doğrultusunda aynısını imal edebileceğiniz bir endüstri ürünü, bir fabrikasyon. 


İşte biz bu büyük pazarın, Made in Turkey kısmını dünden bugüne incelemeye çalışıyoruz; ,davranış biçimleriyle diğer ülke yapımlarından bir hayli farklılık gösteren, imalat hatası dolu, program dosyalarından bazıları silinmiş, maalesef tam verimli çalışamayan Türk Gayi’ni. İlk grubumuz olan Kardelenler’i biraz geçince sağda, hemen köşe başında bizi şanlı bayraklarıyla Soylular karşılıyor.


İKİNCİ GRUP: SOYLULAR


Adıyla müstesna Soylular’ı genel bir çerçevede tanımlayacak olursak, Kardelenler’in biraz para, biraz da eğitim görmüş hali diyebiliriz aslında. Soylu sözcüğüyle üzerlerine geçirdikleri bu köpükten asalet ise kendi iç çelişkilerini temsil edecektir.


Bir Türk filmi klasiğini kısaca hatırlayalım: Güzel kapıcı kızı, fırsatını bulduğu ilk anda, layık olmadığını düşündüğü o durumdan çıkaracaktır kendini. Çok daha iyi bir hayatı hak ettiğine inanmıştır, haklı ve tutarlıdır da belki kendi içinde. Ancak ne kadar güzel koşullara sahip olursa olsun, yıllarca içine işlemiş o kapıcı kızı olma durumu yakasını bırakmayacaktır bir türlü. Aşırı telafi hissiyle illa ki en üst katta oturmak isteyecektir bu sefer de. Apartmanların zemin ve giriş katlarından nefret edecek, yeni koşullarını herkese gösteren bir beşinci kat dairede oturma eğiliminde olacaktır. Arabası olan bir eşe sahip olmakla yetinmeyecek, illa ki ön koltukta oturmayı isteyecektir bu sefer de. Toplum içinde ne kadar iyi çatal bıçak kullanırsa kullansın, evde bir başına yemeğin başına geçince batıracaktır illa ki ekmeği yemeğine. Üstüne giyindiği bu allı güllü elbise, sapır sapır dökülecektir üzerinden en nihayetinde.


Türk Gayi’nin Soylu tabakası zor da olsa kendini kurtarabilmiştir Kardelenlik’ten. Belki sırf bu yüzden, Kardelenler’i görmeye tahammülü yoktur Soylular’ın. Ona eski hayatını hatırlatacak her şeyden kaçacaktır. Belki hiçbir zaman bir Kardelen olmamıştır ama kazara biraz eğitim alamamış veya ailesinden destek görememiş olsa bir Kardelen olacağını iyi bildiğinden yine de sırtını çevirir bu gruba. Yok saymak, görmezden gelmek ekmeğine yağ çalacaktır Soylu’nun. Eğer yan yana gelirse, muhtemel benzerlikleri ortaya çıkabilir. İki kardeşi yan yan gördüğünüzde daha iyi anlarsınız ya, gerçekten de benziyormuşsunuz dersiniz ya hani, işte o hesaptır Soylu’nunki. 


Bir yabancı dil konuşabilir Soylu; belki okulda öğrenmiştir, belki yabancı bir sevgilisi olmuştur bir zamanlar. Çok hakim değilse de, elinden geldiğince göstermeye çalışır meziyetini. Sırf bu yüzden yabancı dizilere, yabancı kanallara daha aşinadır, Will&Grace, Friends gibi dizileri kolayca takip edebilir. Kardelen Bahar kızlarımız asmalı ağa dizilerine gömüledursun, aklınca Soylu Türk Gayi kendini Will sanmaya, mutlaka en az bir tane sahip oldukları, kendini bilen aptal heteroseksüel kız arkadaşına da Grace muamelesi yapmaya devam edecektir. Bir tane Starbucks kahveyi take away (al çık) yapınca kendini Manhattan’da yaşıyor zanneden Türk Soylu’su, bu çok yakın kız arkadaş kontenjanına fazlasıyla düşkündür. Gay konusunda görmemiş olan bu çaresiz heteroseksüel kızımız da, ona bahşedilen bu sır sanki Dünya’nın en önemli sırrıymışçasına sevinir, bu bilgiyle ne yapacağını şaşırır. Bu kızlarda Gay gördükleri zaman, “hayvanat bahçesinde maymun görünce fıstık atma” refleksine benzeyen bir refleks görülür. “Aaaa, Gay’e bak, canııııııım, ne kadar da tatlı!” gibi şuursuz bir davranış bozukluğu… Bu düşük zekalı kızlar yüzünden kendini gerçekten farklı ve özel sanan Türk Soylu’su ise bu aşırı ilgiden ve mübalağadan ziyadesiyle hoşnuttur. 


Kardelenler’in görünüşlerindeki rahatlığının aksine, dış görünüşleri konusunda Soylular tam bir paranoyaktır. Gay olduklarının anlaşılmadığı konusunda yersiz bir ısrara sahiptirler. Onlara sorsan, son derece erkeksidirler ve efemine hiçbir hareketten hoşlanmazlar. Düşük zekalı yakın kız arkadaş kontenjanının, onu bugüne kadar hiç anlamamış olması, Türk Soylu’sunu sanal bir gerçekliğe iter. Bu şuursuz kızımızın “Ay saçmalamaaaaaa, hiç belli olmuyosuuuuun, deli misin seeeeen, ben bile anlamamıştım yani seniiiii” açıklamalarından cesaret bulan Türk Soylu’su viyak viyak sesiyle hiç efemine olmadığını iddia eder. Dar pantolonları, çapraz çantaları veya koca gözlükleriyle homoseksüel değil, metroseksüel’lerdir aslında. 


Bu çapraz çantalıların yan yana geldiği en önemli etkinlikler bir Ferzan Özpetek film gösterimi veya bir Zuhal Olcay konseridir. Hayatınızda bu kadar çok çapraz çantalı Soylu’yu bir arada kolay kolay göremezsiniz. Kardelenler’in dil yoluyla kurduğu gizli örgütü, Soylular bu tarz sembollerle kurarlar. Aman Allah’ım, Ferzan Özpetek ne kadar da iyi bir yönetmendir! Zuhal Olcay’ın o berrak sesiyle söylediği Gay İlahileri’ne ne demeli! 


Soylular, Gay olma durumunu üzerlerine bir meslekmiş gibi giyerler ve çoğu zaman da mesleki bir deformasyona uğramış olurlar. Üç dört tane doktorun bir araya geldiğinde tıptan başka konu konuşamamaları gibi, Soylular da bir araya geldiklerinde illa ki eşcinsellikten dem vuracaklardır. Şehre güzel bir film festivali gelir, bunlar yalnızca Gay filmlere bilet alırlar, geri kalan filmlerin ne kadar iyi olduğu önemli değildir onlar için. Şehirde onlarca güzel konser olur, bunlar Umay Umay, Zuhal Olcay, Nazan Öncel, yeni yeni Hande Yener dışında pek fazla konsere gitmezler. Bir kitap mı okuyacaklar; mutlaka Gay bir unsur içermelidir. Ya yazarı Gay olmalıdır, ya da ana karakterlerden biri. Yüksek topuklu Murathan Mungan İnsanı’nın yazdıklarında kendilerini bulurlar. Sırf, on dört yaşında, Tadzio adında Polonyalı bir çocuğa aşık oldu diye, adamın bütün evliliklerini, altı çocuğunu görmezden gelerek bir gay ikonu ilan ettikleri Alman yazar Thomas Mann’ın romanlarını okurlarlar en iyi ihtimalle. İçinde Gay unsuru bulunmayan herhangi bir aktivite ilgi alanları dahilinde değildir.


Dekorasyona olan merakları yüzünden İkea’yı Gay bara çevirebilmiş bir topluluktur Soylular. Bunları kol kola olmasa da, kolları birbirine sürte sürte yürürken görebilirsiniz İkea reyonlarının arasında. Akılları evlerinde, gözleri oynaştadır. Sevgilisiyle evi için alış veriş yaptığı sırada bile gözleri dört dönen, onunla bununla kesişmeyi ihmal etmeyen bir gruptur Soylular. Dekorasyon konusunda çok zevkli olduklarını iddia etseler bile, en iyi ihtimalle Philipp Starck’ı biliyorlardır tasarım dünyasından. Bu işlerin beyaz parke, kese kağıdı rengi duvar boyası, bir iki süslü yastıkla olmayacağını idrak etmekte zorluk çekerler. İkea, evlerinin her şeyidir.


Sekse olan düşkünlükleri sadık bir ilişki yaşama şanslarını süratle azaltır. Bunda eleştirilecek bir durum yok belki de; tek eşlilik bir mecburiyet değil, bir tercihtir. Dolayısıyla tercih etmeme gibi bir opsiyon da vardır her zaman. Asıl mesele Soylular’ın bu durum ile barışık olmamalarıdır. Onlara sorsan, hepsi son derece sadık birer aşıktır. Birbirlerini hayatta aldatmazlar. Ağızlarında ağır, ağdalı sözler, büyük büyük laflar olsa da, pratikte çok uzak düşerler bu ütopyadan. Her biri grup seks yapmış olsa da, sorduğunuz zaman hepsi etik dışı bulacaktır. 


Bu yalanlama ve inkar cinsel konuların tamamında kendini gösterir. Cinselliğiyle barışamayan bir Soylu, pasif olma durumuyla hiç barışamaz. Nedense pasif olmak, daha aşağılayıcı ve indirgeyici bir roldür. Ataerkil bir toplumda, rol model anne yetişen bir Gay’in bu zihniyet dışına çıkması oldukça güçtür. Bu aşağılık alışkanlıktan ölesiye utanırlar. İnternet tanışma sitelerinde profillerine yazdıkları da genelde birer adım yukarı kaydırılarak yazılmıştır. Top/Versatile bir adam Top Only yazar mesela… Gerçekten Versatile olan birisinin Top/Versatile yazdığını göreceksiniz. Bottom/Versatile olanların büyük bir kısmı Versatile adı altına sokuverirler kendilerini; böylece o utanılası pozisyondan sıyrılıp, ne idüğü belli olmayan, kaypak bir zeminde soluklanabilirler. Profiline Bottom Only yazanlara ise kesinlikle folloş gözüyle bakabilirsiniz. Eğer bu varsayım içerisine dahil edebiliyorsak, bu kişilerden sıkı birer “fisting” partneri çıkabileceğini düşünüyorum.


Bu inkar, barışamama ve yalanın, penis boyutu konusunda da karşımıza çıktığı bir gerçek. Türk Soylusu, santimetre ile inch birimlerini birbirine karıştıran bir topluluk diye düşünüyorum. Profiline Small yazan birini görmeniz imkansızdır Türkiye’de. Small olanlar Medium, Medium olanlar Large, Large olanlar XL yazarlar her zaman. Bu övünülesi özellik onlara nerden, kimden mirastır bilinmez ama bu kadar ilkel bir övgü kaynağının günümüze kadar sönmeden ışık saçmış olması utanç vericidir. 


Cinsel özgüvenleri penis boyu ile sağlanamamışsa, tesadüfen ellerine geçmiş bir Calvin Klein donla başımıza seks ikonu kesilebilirler. Çekmecelerinde genelde orta kalite pamuklu donlar bulunsa da, bir iki tane, en iyi ihtimalle Calvin Klein dona sahiplerdir. Bu donları çok eskitmeden, özel günlerde kullanırlar. Daha iyi bir marka akıllarına bile gelmez. Bir iki donla sınıf atlayacaklarını düşünürler. Ancak trajikomik olan durum şudur ki, kendilerini içine soktukları bu yanılgıya karşı cepheden daha hızlı düşerler. Partnerlerinin CK don giymesi onların gözünde artı puandır. 


Türk Soylusu’nun bu arada kalmış durumu, basamak atlayayım derken düşüp kafa göz yarmış halleri, yüzünü sözüm ona batıya dönmüş yalpak duruşları, arkadaşlıktan, paylaşımdan kopuk, ellerinde bir cinsel kimlik bayrağı ile yollara düşş olmaları, çift karakterli bir hayat sürdürme politikaları bir hayli endişe verici ve düşündürücüdür. Eşcinsellik onlar için neden bu kadar kafa yorucu bir şeydir bilinmez. Bunun üzerine daha az düşünmek daha yararlı olacaktır. Pasiflikle, efeminelikle, eşcinsellikle, Kardelenler’le, ekonomik gelirleriyle, eğitim düzeyleriyle, sahip oldukları kültürle, bilinçsizlikleriyle, zevksizlikleriyle acilen barışmalı, bunu sindirmeli ve bunun üzerine yeni bir taş koymayı başarabilmelidirler.

No comments:

Post a Comment